top of page

DÜNYA ŞAİRLERİNE,

DÜNYA EDEBİYATÇILARINA!

Aziz dostlarım, kıymetli meslektaşlarım!

27 Eylül sabahından itibaren Ermenistan Cumhuriyetinin silahlı kuvvetleri Azerbaycanın yerleşim yerlerini, aynı zamanda, askerî noktaları birkaç istikametten çeşitli silahlarla ve bunun yanı sıra ağır top atışlarından faydalanarak ateş altına aldı. Neticede Azerbaycan’ın bu yerleşim yerlerinde yaşayan halkı ve askerleri arasında insan kayıpları, yaralanmalar oldu. Hali hazırda Azerbaycan ordusu  karşı hücuma geçerek düşmanın askerî noktalarını ateş altına almış, darbeler indirmektedir. Genellikle son zamanlarda Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı askerî tahribatları muntazam bir hâl almıştır. Onların bir kısmını ve bu münakaşanın tarihinin bazı noktalarını hatırlatmayı gerekli görüyorum.

Yakın tarihten başlayayım. Bir ay önce Ağustos ayında Azerbaycan topraklarında Ermenistan silahlı kuvvetlerinin sabotaj grubu ortaya çıkarıldı ve zararsızlaştırıldı. Araştırma neticesinde bu sabotaj grubunun Azerbaycan’a planlanmış bir terör saldırısı düzenlemek için geldiği Ermenistan devletinin Azerbaycan’a karşı devamlı tecavüz planlarının bir parçası olduğu belli oldu.

İki ay önce Temmuz ayında Ermenistan-Azerbaycan devlet sınırının Tovuz bölgesi istikametinde (Tovuz Azerbaycan’ın şehridir) yine topçu hücumu neticesinde Azerbaycan askerleri ve sivil halk şehit oldu.

4 Temmuz 2017 tarihinde Ermenistan silahlı kuvvetleri hücuma geçerek Azerbaycan’ın Fuzuli ilçesini Alhanlı köyünü havanlar, roketler ve ağır silahlarla ateşe tuttu. Sonuç olarak bir nine ve onun iki yaşındaki torunu Zehra katledildi. Yerli sivil halk arasında epey yaralananlar oldu.

Dört yıl önce 2016 yılının Nisan ayında Ermenistan’ın geniş çaplı askerî saldırısı gerçekleşti. Azerbaycan ordusunun karşılık vermesi sonucunda Ermenistan birlikleri darmadağın edildi.   

Kıymetli meslektaşlarım, bu hücum kronolojisini oldukça büyütebiliriz. Çünkü her gün Ermenistan tarafından Azerbaycan istikametine top, havan mermileri düşüyor, silah sesleri geliyor. Peki acaba problem nedir? Ermenistan niçin böyle yapıyor? Dünya kamuoyu, Birleşmiş Milletler, benzer kuruluşlar otuz yıldan fazla bir zamandır bu meseleye niçin göz yumuyorlar?

Yeri gelmişken kısaca bilgi vereyim. 1980’li yılların sonunda Sovyetler Birliğinin dağılmaya doğru gittiği, merkezi Moskova hükümetinin iradesizlik, beceriksizlik ve aynı zamanda Azerbaycan’a karşı büyük garez gösterdiği bir dönemde ayrılıkçı, faşist Ermeniler hukukî olarak Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin bir parçası olan Dağlık Karabağ Muhtar Vilayetini (bu bölge tarihî Azerbaycan toprağı olan  Karabağ’ın bir parçasıdır) Ermenistan’la birleştirme kararı aldılar. Aynı zamanda o zamanki Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin 8 bin kilometre kare bölümündeki 172 yerleşim yerinden 250000 Azerbaycanlı Türk , 18000 Kürt ve 1000 Rus zorla kendi evlerinden, yurtlarından, topraklarından sürülerek Azerbaycan’ın diğer bölgelerine göç ettirildiler.

1988-1993 yıllarında Azerbaycan Dağlık Karabağ’a bağlı Şuşa, Hankendi,  Hocalı, Esgeran, Hocavend, Ağdere ve Hadrut gibi şehir, ilçelerinden ve bunun yanı sıra Laçın, Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Kubadlı, Zengilan ve Cebrayıl kimi Dağlık Karabağ etrafındakı yedi bölgeden yaklaşık 785000 bin Azerbaycanlı kendi topraklarından sürüldü. Ermenistan’dan ve Dağlık Karabağ’dan göç ettirilenlerin genel sayısı bir milyon insanı aştı. Yani her 7 Azerbaycanlı’dan biri kaçkın kaldı.

Bu yıllarda Ermenistan’ın ve onların hamilerinin tecavüzü  neticesinde 30 bin Azerbaycanlı katledildi, 100 bin insan yaralandı, 50 bin insan çeşitli derecelerde sakat oldu.

Savaş döneminde 54’ü çocuk, 323’ü kadın, 410’u ihtiyar olmak üzere 4852 Azerbaycan vatandaşından haber alınamıyor.

169’u çocuk, 338’i kadın, 286’sı ihtiyar olmak üzere toplam 1368 insan esirlikten kurtarıldı. 18 çocuk, 46 kadın, 69 ihtiyar bugüne kadar Ermenistan’da esirdir. Kızılhaç Kuruluşu o insanlardan 439’unun esirlikte öldüğünü bildirmektedir. Bu savaş sırasında Ermenistan devleti Azerbaycanlılara  vahşet açısından Holokost  ve Katın’ı hatırlatan Karabağ’ın kadim yerleşim birimi Hocalı’da soykırım yaptı.

1992 yılının Şubat ayının 25’i 26’sına bağlayan gecesi Ermeni askerleri 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i ihtiyar kadın ve erkek olmak üzere Hocalı’da yaşayan 613 Azerbaycan Türkünü katletti. 8 aile tamamen yok edildi. 25 çocuk hem annesini hem babasını, 130 çocuk anne babasından birini kaybetti. 487 kişi yaralandı, 275 insan esir oldu. Bu esirlerden 68’i kadın ve 26’sı çocuk olmak üzere toplam 150 kişinin ne olduğundan bugüne kadar haber alınamıyor.

Yıllarca birçok devlet ve uluslararası kuruluşlar bu münakaşanın çözülmesine gayret etseler de bir sonuç alınamadı. Özellikle 1992 yılında temeli atılan 1997 yılında ABD, Rusya ve Fransa’nın başkanlığında faaliyet gösteren AGİT Minsk grubu Azerbaycan’a, Azerbaycan’ın işgal altındaki toprakları Karabağ’a ve Ermenistan’a çok sayıda turistik seferler düzenledi.

İyi hiçbir şey vaat etmeyen, her gün Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından bozulan kırılgan ve yalancı barış korunmaya çalışıldı. Her defasında taraflara ateşkesin gerekliliğiyle ilgili tavsiyeler yapıldı. 1993 yılında BM Güvenlik Konseyi anlaşmazlıkla ilgili 822, 853, 874, 884 sayılı kararlar kabul edildi. Bütün kararlarda Ermenistan silahlı güçlerinin Azerbaycan topraklarından derhal geri çekilmesi talep edilmekteydi. Ne yazık ki kendi büyük hamilerine güvenen Ermenistan devleti bu uluslararası hukuk belgelerine hiç önem vermedi. Uluslararası güçler ise bu kararları uygulamada acele etmedi, çifte standart uyguladı. İşte sonuç göz önündedir. 30 yıldır toprakları kendi elinde tutmak için geçici ateşkesi elinde oyuncak, araç olarak kullanan Ermenistan yeni askerî faaliyetlere başladı.

Ben sizi daha fazla yorarak özel açıklamalar yapmak istemiyorum kıymetli meslektaşlarım. Eğer benim mektubum sizin dikkatinizi çekerse ve burada söylediklerime kayıtsız kalmak istemezseniz, bir meseleyi de bilmenizi isterim. Vatandaşı olduğunuz ülkeler 86600 kilometre karelik yüzölçümü olan Azerbaycan Cumhuriyetinin bağımsızlığını tanıyor. Bu yüzölçümüne Ermenistan’ın ve onun hamilerinin işgal ettiği Dağlık Karabağ ve bu bölgenin bitişiğindeki 7 ilçede dahildir. Bugün uluslararası kuruluşların yalan vaatlerinden ve Ermenistan’ın riyakâr barış oyunundan sabrı tükenmiş Azerbaycan halkı kendi topraklarını savaş yoluyla kurtarmaya kalkarsa, hak ve hukuk onun tarafında olacaktır.

Aslında biz yine de barış yoluyla problemin çözümüne inancımızı kaybetmesek de hiçbir zaman savaş yolunu istisna tutmadık. Bugün ise savaş yoluna başka şekilde sevk ediliyoruz. Çünkü yeni yıkımlar oluşturan Ermenistan’ın siyasî ve askerî liderleri mevcut ağır sosyal, ekonomik ve siyasî problemlerden kendi kamuoyunun dikkatini dağıtmak için işgali devam ettirmek ve aynı zamanda belki genişletmek, yeni topraklar almak istiyor. Bu hülyasına kendisini çok inandırmış.  Diğer taraftan Ermenistan son saldırılarını sadece işgal edilmiş ve hukuken Azerbaycan’ın olan Dağlık Karabağ’dan ve çevredeki ilçelerden değil, daha çok Ermenistan topraklarından yapılıyor. Bu saldırılara cevap verme mecburiyetinde kalan Azerbaycan’ı Ermenistan topraklarına saldırıyormuş gibi göstererek Rusya’nın da dahil olduğu Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü aktif askerî göreve sevk etmektir. Ama bunu beceremeyecekler. Bugünkü Azerbaycan 30 yıl önceki yalnız ve zayıf Azerbaycan değildir. Bugün Azerbaycan güçlüdür. Azerbaycan halkının her bir neferi kendisini asker olarak görüyor ve baş komutanın emrine tabîdir. Bugün Ermenistan hükümeti bu savaşı hiçbir yüzle her zaman olduğu gibi dinî bir kisveyle takdim edemeyecektir çünkü Azerbaycan tek uluslu ve tek mezhepli Ermenistan’dan farklı olarak bütün din ve  mezheplerin ve bunun yanı sıra çok sayıdaki millet ve etnik grup temsilcilerinin güvenlik ve huzur içerisinde yaşadığı barışçı, misafirperver bir ülkedir.

Ama bu kadim tarih ve otuz yıllık barışçıllık, Ermenistan’ın ters ve riyakar, işgalci tutumuyla karıştırılmamalıdır. Kendinize sorun, evinize giren, yakınlarınızı katleden, malınıza, canınıza kasteden soyguncuya ne yapardınız?

Biz otuz yıldır belki de safçasına elindeki silahı bırakarak gideceğine inanıyorduk.

Aziz dostlarım ve meslektaşlarım!

Biz hepimiz edebiyatçıyız. Edebiyat her ne kadar savaşla ilgili yazsa bile barış döneminin olgusudur. Bombardıman altında şiir yazan insanları düşünmek oldukça zordur.

Bu bildiriyi size göndermemde iki amacım var. Sizin her biriniz toprağı işgal edilmiş, suçsuz halkı katledilmiş, köyleri yakılmış, insanları esir alınmış, işgal edilmiş topraklarındaki maddî ve manevî, tarihî mirası kademeli şekilde yok edilen, adaletsizlikle yüzleşen halkın şairi olarak benim hak sesimi duyacaksınız, hem de kendi ülkelerinizde yaşayan Ermeni meslektaşlarınızla bu konuda konuşacak, onların vasıtasıyla, aynı zamanda temsil ettiğiniz yazar ve medya kurumları vasıtasıyla Ermenistan’ın saygınlığını kaybetmiş hükümetinin kendi halkını niçin uçuruma sürüklediğini sorgulayacaksınız.

Kendi ülkelerinizin ayrılıkçı, işgalci Ermenistan devletinin silahlanmasında herhangi bir katılımına elinizden geldiği kadar hayır diyeceksiniz. Sizin birçoğunuz Azerbaycan’da bulundunuz. Birçoğunuzun da bulunacağınıza inanıyorum. Sıcakkanlı, dost canlısı, barışçı, misafirperver Azerbaycanlılarla yakınlık kurmuşsunuzdur. Bugün söylediğim, bu özelliklere sahip insanlar savaşa sürükleniyor. Kafkasya’da büyük savaşın başlama ihtimali artıyor ve bunda bütün sorumluluk Ermenistan’ın üstündedir.

Azerbaycan’da çok meşhur ve sevilen bir şarkı var. Sözleri 20. yüzyıl Azerbaycan şiirinin tanınmış temsilcisi Nebi Hezri’ye aittir. Orada bir dörtlük şöyledir:

“Bilir erler, erenler
Denk olmuyor Vatana
Ömürden pay oluyor,
Pay olmuyor Vatandan...”

Sözümün sonunda Polonyalı şair Zbignev Herbert’in bir şiirini de hatırlamak istiyorum. Şiir faşist Almanya trafından Polonya’nın ilhakına ve ressam, sanat araştırmacısı Yuzef Çapski’ye ithaf edilmiş:

 

“Ama bu toprağın evlatları gece toplanacaklar,

Gülünç sapanlara sarılacaklar bağımsızlık âşıkları,

Kendi müze silahlarını yağlayacaklar,

Kuşa ve bayrağın iki rengine el basacaklar.

 

Sonra her zamanki gibi patlama kızıllığı,

Bir de resimlerden çıkmış yiğitler, uykusuz komutanlar,

Arkada mağlubiyet dolu sahranın sarı paslı sahrası,

Bir daha açık şekilde tek düşünce yardıma gelmeyecek...

 

İşgalci, benim yardımsız vatanım seni kabul edecek,

Ak söğütün altında bir arşın toprak da verecek, seni uyutacak ki,

Bizden sonra gelenler yeniden vakıf olsunlar

Sanatların en zoruna yani bağışlamak sanatına...”

 

Dünyamız Polonya’nın, Çekoslovakya’nın Nazi Almanya tarafından ilhak olunmasına izin verecek kadar kayıtsız bir dünya gibi hareket etmesini bugün istemezdim.

Azerbaycan Yazarlar Birliği  Bedii Tercüme ve Edebi İlişkiler Merkezinin Başkanı, Türkiye Edebiyat Vakfı Azerbaycan Temsilcisi Şair Selim Babullaoğlu

bottom of page